3 Kasım 2015 Salı

Öldürülenlerin Diyeti

       


       Yanıldık. 

       Tahminlerimizde çok fena yanıldık, çünkü biz öldürülenlerin aileleri değildik. 

    Paramparça bedenlere bir zaman süt veren annenin sızlayan göğsü bizim değildi. Sindirilemeyeceğimizi haykırırken ne denli dürüst olabildik? Ben mesela… Düpedüz sindirildim aslında. Korktum. Ya küçücük çocuğumla bir vapurun ortasında patlatılırsam, ya minik bedeni savrulursa soğuk suya diye korktum. Belki benim korkum verdiğim oya yansımadı, ama tuzum kuruydu nihayetinde. Ben Türkiye denen bataklığa dönmüş yurdumdaki en konforlu alanda yaşıyorum. Belki Bayraktar kadar zengin değilim, ama ülkenin büyük kısmına rağmen utanmadan refah içinde büyütebiliyorum çocuğumu.

      Aslında içten içe utanıyorum.

    İnsanlara bir şeyi iki kolay yolla yaptırmak mümkün hepimiz de biliyoruz bu yolları. Vicdansızlaştığımızda kullanmaktan çekinmeyeceğimiz yollar. Hepimizin. İlki korkutmak. İliklerine kadar korkutmak. Özellikle kadınları korkutmak, evlatlarıyla sınamak, çünkü kadınlar korkarsa herkes korkar, bunu biliyorlar. Asker annelerini, eşlerini, o güzelim kürt çocuklarının annelerini, kardeşlerini… Nitekim başardılar. Televizyondan izlerken pek anlayamıyor olsa gerek insan; bir anne nasıl dondurucuda saklar ki çocuğunu? Kokmasın diye! Yahut her gece korkuyla nasıl uyur bir adam ekmek teknesi yağmalanır, sokak ortasında kurşunlanır da çocukları babasız kalır diye! 

ekranlar her "seçim" "tek başına iktidar" dediğinde bu cümle çınlıyor kulaklarımda


    Bunları yaşayan binlerce insan vardı bu ülkenin doğusunda. Ve heyhat! Ülkenin tam göbeğinde, başkentinde öyle ansızın da değil, bile bile – göre göre paramparça oldu insanlar… Hani dostlar, arkadaşlar, anneler, teyzeler, çocuklar… Ondan biraz önce de zaten gencecik, körpecik fikirlerini, etleriyle havaya savurdular… Devlet izlerken, bile isteye, öylesine.
Yazdığımız her kelimenin demir parmaklığa bir yol çizdiği bu ülkede biz artık 3. Sınıf vatandaşız. İstenmeyenler. Diyeceksiniz ki hani sen ülkenin en refah yerinde oturuyordun! Kastım refah içinde oturacak kadar kazananlar değil; eli kalem tutanlar, tuttuğu kalemle haykırmaya cüret edecek –meşhur tabirle- MANKURTlar.

      İkinci yol da bilgisiz bırakmak, eğitimsizleştirmek. 1960’tan bu yana, zaten henüz eğitime kavuşan bir ülkede, halkı sistematik olarak eğitimsizleştirmek demokrasiyi kötünün lehine çevirmek değil de nedir. Mağduriyeti, ezilmişliği bir kazanç kapısına dönüştürmek için istenen  kitle, ezilmişlerin zaferini yüceltecek eğitimsiz ve fakir bir toplumdur. Yapboza dönüşen eğitim sistemiyle, içi çöplükten ibaret müfredatlarla zombileşen insanlar, aç bırakıldıklarında ve arada şekerleme uzatılıp sevindirildiklerinde ses çıkaramadılar, çünkü çıkış yolunu sağlayacak bir eğitimler, eğitimleri olsa da işleri, destekleri, sosyal hakları yoktu. Kim kızabilir ki engelli oğluna bakmaya çalışan maaşsız yaşlı bir kadına devlet desteği denen üç kuruşluk yardım karşısında oy verdiği için?

     Ama kızabileceklerimiz var! Sürekli şanlı atalara öykünen, aslen acziyetinden kaçan bir kitle… Nasıl kızmaz, nasıl öfkelenmez insan! Gencecik ölülerimize lanet yağdıran, adamın birine “sultan” diye tapan, onu aç bıraksa da “olsun! Razıyım!” diyene nasıl çıldırmaz insan olan! Bu hırsızların, katillere göz yumanların yanında olmak, kötüye koltuk çıkmak, ona yardakçılık yapmak değil de ne!

     “Ama adamlara helal olsun! Arttırdılar işte oylarını!” diyenlere hayretle bakıyorum, öldüre öldüre 5 ayda ekmeğine kan doğradıkları insanların, üzerine bir de ödedikleri diyet bu! Yaşayabilmek uğruna ödedikleri diyet hem de! 

      Tek Parti İktidarı’nın “Teşekkürler Türkiye” reklamını izliyorum ve diyorum ki “söylemle davranış ne kadar da başka” oysa söylediği gibi davransa yanında olmaz mıydık? Ama artık o noktayı çoktan geçtik, biliyoruz ki o fabrika ayarlarına asla dönemezler, çünkü sapıklaştırdıkları, kendilerine tapan, şirk peşinde bir kitle yarattılar. Paraya ve güce tapan o insanlar artık bize yabancı. Ötekileştirmek mi bu? Ötekileştirilen bizken hem de! Ben kötülerle aynı safta kalamam! Hırsızlarla, katillere “ağam paşam” diyenlerle kucaklaşamam.

      Nasıl yaşarım bilmiyorum, ama

      Yapamam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder